Sınıf öğretmeni yetiştirmenin dünü, bugünü ve yarını
Eğitim, dünyanın kuruluşundan günümüze kadar insanoğlu için önemini artırarak sürdürmektedir. Ülkelerin her alanda kalkınabilmesi için nitelikli insan gücüne ihtiyaç duyduğu yadsınamaz bir gerçektir. Bu gücün sağlanması için bir toplumun nitelikli öğretmenlere ihtiyaç duyacağı aydınların yüzyıllardır taktir ettikleri bir gerçektir. Nitelikli öğretmenlerin yetiştirilmesi ise, sağlam eğitim politikaları, ciddi yatırımlarla mümkündür. Tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de ciddi planlamalar, yatırımlar gerektiren hususların başında eğitimin en önemli ögesi olan öğretmenin eğitimi gelmektedir. Ülkemizde çeşitli eleştiriler yöneltilen “öğretmen yetiştirme sistemimiz” özelde “sınıf öğretmeni yetiştirme sistemimiz” köşe yazımızın konusunu teşkil etmektedir.
Öğretmenlik mesleğini kutsal kılan ögelerden biri de onun bir insanlık mesleği olmasıdır. Bu meslek aynı zamanda bireyin vicdanı ile de iç içedir. Çünkü öğretmen sınıfına girdiğinde onu denetleyen tek şey vicdanıdır. Böyle olunca da öğretmen yetiştirmenin önemi onun niteliklerini geliştirmekten geçmektedir. Öğretmenlerimizi iyi yetiştirmek için nasıl öğretmen yetiştirdiğimizin tarihine bakmak bize geleceği yapılandırmak adına ipuçları verecektir. Sınıf öğretmeni yetiştirme tarihini ikiye ayıracak olursak cumhuriyet öncesi ve cumhuriyet sonrası dönem olarak incelemek yararlı olabilir: Osmanlı devleti döneminde öğretim kademelerine göre öğretmen yetiştiren ilk öğretmen okulu 1848’te açılan Orta Öğretmen Okuludur (Darülmualimini Rüşdi). Sınıf öğretmeni yetiştirme amaçlı açılan okul ise 1868’de Erkek İlköğretmen Okuludur. (Daruülmuallimini Sibyan). Ülkemizde cumhuriyet dönemi sınıf öğretmeni eğitimi ise çeşitli isimlerde, çeşitli sürelerde yapılmıştır. Bunları kısaca özetleyecek olursak: 1924 öncesi ilkokul üzerine 4 yıl iken, 1925 yılında 5 yıla çıkarılmıştır. 1926 yılında İlk Muallim ve Köy Muallim Mektebi olmak ilkokul öğretmeni yetiştirme ikiye ayrılmış ama bu sistemde istenilen sonuca ulaşılamamıştır. 1932–1933 yılında süresi ilkokul üzerine 6 yıla çıkarılmıştır. 1936’lı yıllarda ise öğretmen ihtiyacını karşılamak amacı ile eğitmen kursları açılmıştır. 1940 Köy Enstitüleri ile köy ilkokullarına öğretmen yetiştirilmiş, fakat bu güzide kuruluşlar maalesef siyasete kurban edilerek, çeşitli odakların siyasi kalesi haline getirilmiş ve 1954 yılında kapatılarak İlköğretmen Okullarına dönüştürülmüştür. 1970–1971 yılında İlköğretmen okullarının süresi ilkokul üstüne 7 yıl olarak devam etmiştir. 1973 yılında 1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu ile tüm kademedeki öğretmen adaylarının yükseköğrenim görmesi yasaya bağlanmıştır. Eğitim Enstitüleri, 1974-1975 öğretim yılından itibaren sınıf öğretmeni yetiştirmek amacıyla orta öğretim üzerine 2 yıl boyunca eğitim vermek amacıyla açılmıştır.
İlköğretmen Okullarından hızlı bir dönüşüm yaşayan Eğitim Enstitüleri, 1975–1980 yılları arasında politik sorunlar, baskılar ve öğretim elemanı eksikliği gibi ağır sorunlarla yüz yüze gelmişler ve normal programın dışında ‘mektupla eğitim, hızlandırılmış eğitim’ yoluyla öğretmen yetiştirilmiştir. Öğretmen okullarına öğrenciler genelde üniversite sınavına girip kazanamayan öğrencilerden seçilmiştir. Sınavlarda sorulan sorular siyasi düşünceyi belirlemeye yönelik sorular olmuştur. Zaman zaman eski kadroları değiştirmek için iktidar partileri kısa süreli kurslarla öğretmen ve öğrenci alımına gitmişlerdir. Bu durum, her yönden daha da güçlendirilmesi arzu edilen öğretmenlik mesleğini rencide edici boyutlara taşımış ve öğretmenlik mesleği çok yıpranmış, zarar görmüştür.
1982 yılında 2547 sayılı yasa ile tüm yükseköğrenim kurumları Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı (YÖK) çatısı altında toplanmıştır. Eğitim enstitüleri ise Eğitim Yüksekokulu adını almıştır. Bu yüksekokullar 1989 yılında 4 yıla çıkarılmış, 1992 yılında Eğitim Fakültesi bünyesine dahil edilmiştir. Eğitim Fakülteleri içindeki Sınıf Öğretmenliği Anabilim Dallarının sayısı 1992 yılında 24 iken bu sayı bugün 78’e ulaşmıştır. 1996 yılında sınıf öğretmenliği mezunu olmayan 40 bine yakın üniversite mezununun ise sınıf öğretmeni yapılması bir facia olarak yakın tarihimizde yerini almaktadır. Yakın zamanda (2013) esas mezuniyeti sınıf öğretmenliği olan tecrübeli sınıf öğretmenleri ise norm fazlası olmamak adına başka branşlara geçerek “sınıf öğretmenliği” adeta yaz-boz tahtasına dönüşmüştür. Görüldüğü üzere öğretmen yetiştirme sistemi ve bu sisteme dair politikalar tarihi süreçte çok sık değişikliğe uğramıştır.
Başlangıcından günümüze kadar geçen süreç içerisinde nitelikli öğretmen yetiştirme sorunumuz iyi niyetli adımlar atılmasına rağmen çözülememiştir ve günümüzde öğretmenlik mesleği itibar kaybetmeye devam etmektedir. Bu sonucun gerekçelerine yukarıda değindik ve bu tespitler herkesin malumudur. Peki ne yapmalı? En başta öğretmenlik mesleğine herkes alınmamalıdır. Öğretmenlik özel ihtisas gerektiren bir meslektir ve gelişigüzel şekilde kadrolar doldurulmamalıdır. Çeşitli seçme ve eleme yöntemleri daha da geliştirilerek uygulanmalıdır. Doktorunu, polisini, askerini ihtimamla seçebilen Türkiye Cumhuriyeti öğretmenini de seçebilecek birikime sahiptir. Alınacak öğretmen adayı sayısının makul ve planlı yapılması da ayrı bir önem taşımaktadır. Bunun yanısıra pedagojik formasyon sorunu, her anlamda donanımsız fakültelerin öğretmen yetiştirmesine müsaade edilmesi, nitelikli öğretim elemanı yetiştirme ve denetimi gibi örnekler artırılabilir.
Sonuç olarak bugün insanlara, canlılara duyarsız ve merhametsiz, devletine, değerlerine ilgisiz bir nesil yetiştiğinden dem vurulmaktadır. Bu neslin yetişmesinden sadece öğretmenleri sorumlu tutmak gerçekçi olmadığı gibi çözüm de değildir. Bu durum, birbiri ile ilintili pek çok problemin birlikte ortaya çıkardığı bir sonuçtur. Bu sorunlar yumağının neresinden tutarak çözmeye başlanacağı da ayrı bir sorundur. Ancak çözüm işine nitelikli öğretmenler yetiştirmekle başlamak en gerçekçi olanıdır. Türkiye Cumhuriyeti binlerce yılı bulan yönetim kabiliyeti ve kadim kültürüyle bu sorunu çözebilecek güç ve birikime sahiptir.